Göller Bölgesi
Göller Bölgesi Turu
Herhangi bir bölgeyi gezmek için sizce hangi sebep en önce gelmelidir? Zengin doğası mı, kış turizmine elverişli olması mı, alternatif turizm seçenekleri mi, antik kentleri ve müzeleri mi? Yoksa hepsi mi? O zaman Isparta ve Burdur’u kapsayan bu gezimizi kaçırmayın!
Isparta denilince ilk akla gelen şüphesiz şehrin merkezinde, elinde şapkasıyla betimlenmiş olan heykeli ile eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel. Ama artık ihraç ettiği tarım ürünleriyle Isparta çok farklı şekilde anılıyor ve üstelik uluslar arası arenada söz sahibi. Nedir bu tarım ürünleri? Tabi ki gül ve lavanta.
Gül herhalde çiçek denilince ilk akla gelenlerden birisi. Romantizmin simgesi. Sevgililerin ve hatta eski dönemlerde sultanların çiçeği. İş Anadolu’da geçer de mitolojik bir hikayesi olmaz mı? Yaralanan sevgilisi Adonis’in acısını dindirmek ve yardım etmek için yanına koşan Aphrodite’nin ayağına diken batmış, sıyrığından akan bir damla kan tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü kırmızıya boyamış. Bu kadar göz önünde olan bir çiçeğin birde yağı çıkarılınca bu yan ürün çok değerli oluyor. Gül yağı en fazla parfüm sektöründe kullanılıyor ve tahmin edebileceğiniz üzere en fazla Fransa’ya ihraç ediliyor. Biz bir parfümü satın alırken güzel kokmasının yanı sıra üzerimizde kalıcı olmasını isteriz. İşte bu özellik gülsuyu ile sağlanıyor. Sabahın çok erken saatlerinde yağı güneşte uçup gitmesin diye toplanıp fabrikalara gönderiyor. Yaklaşık dört ton gülden bir litre gülyağı elde ediliyor. Bu yüzden çok pahalı bir ürün. Tabi işin buraya kadar gelmesini sağlayan bir kahraman var. Gülcü İsmail Efendi bundan yaklaşık 130 yıl önce kendisiyle alay edenlere ve hatta deli diye itham edenlere rağmen 4. mahsul yılında gülün yağını çıkarmayı başardı ve tüm bir şehre örnek oldu. Ona inanmayanlar bile gül yetiştirmeye başladılar ve gülcülük bugünkü halini aldı. Zaten şehre yaklaşırken ve merkezindeki devasa gül heykelleri ve gül tak’ları bu bitkiye ne kadar sahip çıktıklarını gösteriyor. Hatta sokak lambaları bile gül motifli. Gezilerimizde tabiki gül tarlalarına uğruyor ve uzmanlarından gül hakkında bilgi alıyoruz. Unutmadan birde gül fabrikasını gezip nasıl yağ çıkıyor öğreniyoruz. Ve tabiki alışveriş. Özellikle hanımlar gül ile ilgili kozmetik ürünlerine ilgi gösterirken, erkek misafirlerimiz gül lokumlarının tadına bakıyor.
Lavantanın geçmişi ise gül kadar eski değil. Ama şimdiden gülün pabucunu dama atmış gözüküyor. Kuyucak köyü, diğer bir adıyla “Lavanta kokulu köy” size uçsuz bucaksız lavanta tarlalarında muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Ziyaret ve fotoğraf amaçlı lavanta tarlalarında daha güzel fotoğrafların çıkması için tarla sahipleri o kadar güzel süslemiş ki! Salıncaklar, dekoratif pencereler ve seyir terasları. Yorulunca hemen yandaki cafelerden lavantalı dondurma veya lavantalı gazoz içerek soluklanabilirsiniz. Dinlendiysek lavantanın diğer kullanım alanlarını görmek için tamamı kadınlardan kurulu bir kooperatife gidebiliriz. Lavanta ile ilgili kozmetik ürünlerinden el işlerine kadar onlarca şey burada sizleri bekliyor. Ha bu arada Lavanta balının tadına da bir bakın derim.Kuyucak sakinleri bu ilgiye kayıtsız kalmamışlar ve bazıları evlerini pansiyona çevirmişler. Bu iş ilk önce dünyada fransa’nın Provence bölgesinde başlamış. Kuyucak köyündeki lavantalar yaklaşık 30-35 yıllık bitkiler. İlk başta sadece kurutulup satılan veya yağı satılan lavantanın şuan sayısız yan ürünü mevcut. Temmuz ayında açmaya başlayan lavantalar sizlere ağustos ayının ortalarına kadar eşlik edebilirler. Bu görsel şöleni kaçırmayın!
Eğirdir gölü Türkiye’nin ikinci en büyük tatlı su gölü. Kaynak sularıyla sürekli yenilenen göl aynı zamanda dünyadaki en temiz göllerden birtanesi. Hal böyle olunca gölde yüzen insanları görmek çok normal. Şehir merkezinden yaklaşık 45 dk lık bir yolculuktan sonra ulaşılan göle gelmeden yukarıdan muhteşem manzarasını görmek mümkün. Yol üzerindeki elma ve kiraz ağaçları neredeyse yol boyunca size eşlik edecek. İki küçük ada olan can ada ve yeşilada karayolu ile Eğirdir’e bağlanmış durumda. Göl etrafında yürüyüş , tekne turu ve göl çevresinde bulunan cafelerde çay keyfi burada yapılması gereken aktivitelerin başında geliyor. Karnınız açsa göl levreği buranın en popüler yemeklerinden birisi.
Ve tabiki Davraz kayak merkezi. Hem yatılı hem de günübirlik olarak burayı ziyaret edenleri mutlu eden bir kayak merkezi. Antalya’ya yakın olması sebebi ile her yıl biraz daha gelişiyor. İlk fark edilen şey ise diğer kayak merkezleri arasında en ekonomik olanlardan birisi olması. Telesiyej ile yukarı çıktıktan sonra Eğirdir göl manzarasına karşı ister çayınızı yudumlayın ister kayak yapın. Hem amatör hem profesyonel kayakçıların güzel vakit geçireceği, uygun fiyatları, bol aktiviteleri ve kar kalitesi ile Davraz rakipleri arasında hızla sivriliyor.
Isparta’ya kadar gelmişken yaklaşık 1 saat uzaklıktaki komşu şehir Burdur il sınırları içerisindeki Sagalassos Antik kentini gezmemek olmaz. Rakım olarak yaklaşık 1600 mt seviyesinde muhteşem manzaralı bir antik kent. Teraslar halinde aşağıya uzanan şehrin en can alıcı kısmı 28 mt uzunluğunda ve 9 metre yüksekliğindeki muhteşem heykellerle süslü Antoninler çeşmesi. Romadaki aşıklar çeşmesinin Burdur şubesi.2000 yıldır kesintisiz akan çeşmesinin önü her daim fotoğraf çekmek isteyenlerin istilası altında. Şehrin agorasında bulunan bu yapının haricinde sizi büyüleyecek diğer bir kamu yapısı ise Tiyatrosu. Tiyatro bir yükseltinin arkasına saklanmış adeta keşfedilmeyi ve ziyaret edilmeyi bekliyor. Tiyatroya çıkarken sol tarafta ise şehrin son derece iyi korunmuş kütüphanesini görüyoruz. Kütüphanenin ortasında bir mozaik. Büyük ölçüde yıpranmış olsada Akhilleus(aşil) in Truva savaşına giderken annesi Tethis’e verdiği veda öpücüğü görüyoruz. Yine tabanda şehrin çok ağır bir deprem geçirdiğini kanıtlayan çatlaklar ve göçükler gözden kaçmıyor. Devasa hamamı, kent meclisi ve daha neler neler. Büyülenip çıkıyoruz bu antik kentten. Buradaki buluntuların sergilendiği yer ise Burdur müzesi .Sagalassos antik kenti bu muhteşem müze gezilince daha bir anlamlı oluyor.
Peki Türkiye’nin maldivlerini gördünüz mü? Bembeyaz kumu turkuaz renkli suyuyla Salda gölü adını çokça duyurmayı başardı. Sadece Türkiyedemi ? Hayır. Bilindiği üzere Salda Nasa’nın kıskacı altında. Mars daki bir kraterin, salda daki yüzey ile yakın olma iddiasına ne demeli? Salda gölü çadır kamp alanlarıyla, halk plajıyla, tabiat parkıyla sadece fotoğraf çekmek için ziyaret edilen bir yer değil. Tabiki standlarda satılan organik ürünlerin tadına bakıp artık yavaş yavaş eve dönme vakti geliyor.
Bir haftasonuna bundan başka ne sığdırılabilinir ki? Hem doyağa hem de tarihe aşık olacağınız bu gezi belleklerinizden uzun süre silinmeyecek. Haydi Bellima Tur ile tatilin en keyiflisini yaşamaya!